Bizim memlekette “kelik” derler; ayakkabı tabanına çakılan, ökçeyi ve tabanı sağlamlaştıran küçük metal çivilere. Yürürken o çiviler yola “tak… tuk…” diye selam verir, adımların sesine ayrı bir hava katardı. Kelik vurmak, usta ayakkabıcıların el işçiliğinin hem sağlamlık hem de şöhret işiydi. İlçemizin unutulmaz ustası Ziya İyiöz de bu işi öyle ustalıkla yapardı ki, zamanla herkes ona “Kelikçi Ziya” demeye başladı.
Ben de de de, 1958 ilkokul yıllarımdan beri ilçemizin ayakkabı tamircisi Kelikçi Ziya’yı tanırım. Asıl adı Ziya İyiöz’dü ama Taşova’da ona “Ziya” derseniz, sanki başka birinden söz ediyormuşsunuz gibi olurdu; herkes “Kelikçi Ziya” derdi. 1906’da Erbaa’nın Fındıcak köyünde doğmuş, küçük yaşta ailesiyle Erbaa merkeze göçmüş. Orada medreseye gidip Osmanlıcayı su gibi öğrenmiş. Harf devriminden sonra Latin harflerini de öğrendi ama Osmanlıcayı bırakmadı; ömrü boyunca da “bu yazının da hatırı var” der gibi kullanmaya devam etti. Daha çocukken bir ayakkabı tamircisinin yanına çırak girmiş. O gün ustanın eline tutuşturduğu çekici bir daha bırakmadı. Önlüğünü kuşanıp kendi işyerini açtığında, ayakkabılar onun elinde sadece tamir olmaz; sahibiyle beraber gülümsemeyi de öğrenirdi.