GENEL MESAJ

7 Ekim 2016 Cuma

KÖŞE YAZISI - NEREDEN NEREYE GELDİK.


              KÖŞE YAZISI - NEREDEN NEREYE GELDİK. 
                    AMA BİZ  ARPADESİNE GELDİK.
          Köy hayaliyle yıllarımı geçirdim. Emekli olacağım, köye döneceğim, büyüklerimle, yaşıtlarımla köyde yaşayacağım diye bekledim. Benim gibi, bizim nesil  Arpadereliler yıllarca hayal edip durdu. Şimdi emeklilik yaşı gelen köylülerimiz, bir an evvel köylerine koştular. Geldiler ama, gelenlerin yavaş yavaş umutları suya düşmeye başladı. Yıllar önce bıraktıkları kerpiç evler yıkılmış,  yerlerinde kalıntıları vardı.  Kepçeyi takıp beton yığınlarını dikmeye başladılar.  Güzelde oldu, ama yeni evler  sağlıklı mı? Onu düşünmek lazım. 
         Köye geldikte; hani  emekli olunca,  böyüklerimizle beraber yaşayacaktık ya,  ne büyüklerimiz kalmış ne organik yaşam. Köydeki akrabalarımızda ekmeği  şehirdeki fırından alıyor, yumurtayı bakkaldan alıyor, bazı köylülerimiz akrabalarımız Halil GÜVEN  dayımız gibi hala köy tavuğu yetiştirip, köy fırınında ekmek pişiriyorlar.  Gelinabum ve Halil dayımın kapısına yaşlılık gelmiş ama, onlar inadına eskiyi terketmiyorlar.  Bir sabah kızım tutturdu ben yumurta yiyeceğim diye, annesi kızım komşuya git tavukları yumurtlamıştır diye;  Kızım Elif, Halil dayımlara gitti. Evde Halil dayıma derdini anlatır.  Şehirde alışmışya yumurtanın parasını verecek,  Halil dayım yumurtayı  tavuğun altından alır, babacan bir tavırla, o parayı da görmemiş olayım, o şehir marketlerinde geçerli,  demiş.  Para almamış.  Duygulandım, demekki  Arpaderesinde ve Arpaderelilerde hala insanlık ölmemiş,  Akrabalarımız inadına güzellikleri yaşatıyorlar.  Fırın önünden geçiyorum, burnuma püfür püfür ekmek kokusu geliyor. Ekmek pişiren ablalarım,  ısıcak ekmek uzatıyor. Ekmek kokusu gelmiştir, buyur ye diye. Çocukluğumu düşünerek alıyorum. Sevgi ve şevkat kokulu ekmeği  bölüyorum. Arasından mis gibi kıpkırmızı soğanları görüp,  soğanlı ekmek olduğunu anlıyorum. Bende yanımdaki yarenlerimin sayısınca bölüyorum, ekmeğimi paylaşıyorum.  
                 Benim gözüm başka şeylerdeydi.  Mesela köyde gördüğüm yaşıtlarımın hala eskisi gibi yaşadığını arıyorum. Düven sürseler, harman döğseler, karasabanla çift sürseler diye. Nerde   şehrin ışıklarına aldanıp o yaşam tarihe karışmış.  Öküzler yerini Ferguson traktörlere bırakmış.  Ama hala serde insanlık var.  Mesela Hüseyin GÜVEN’ i gördüm,  Kendi oğlu Şakir' i ve Benim oğlum Hüseyin' i yanına çağırmış, bak gençler biz babanla senelerce beraber büyüdük, kavga ettiğimizi hatırlamıyorum. Çok iyi geçindik, gardaş olduk. Sizde aynı yaşayın emi, sizde arkadaş olun diyor.  Umutlarım kabarıyor.  Arpaderesi hala bozulmamış diye düşüyorum.
           Yalçın LİMON’ la karşılaşıyorum; Kardeşim diye herkesle candan kucaklaşıyor, sıra bana gelince hem kucaklıyor, hem gözlerinin içi gülüyor. Bakdım bütün genç ihtiyar herkeste samimi duygular var. Biribirlerini öz gardaşı gibi görüyor. 
          Yayla haberleri yapardık, Bu sene yaylacılar yaylaya çıktı. Güz geldi yaylacılar yayladan indi diye saydım bu sene yaylaya çıkan 4  haneye düşmüş. Kimmi bunlar?  Niyazi ATALAY,  Niyazi FAZLA, Bahattin ÖZÇELİK,  Levent ATALAY.   daha daha sayayım Abbas abinin eşi ve oğlu Cemil diyeceğim onlarda çıkmamışlar yaylaya.  Hani Şenlik yaptığımız senede ki  yaylacıları düşünüyorumda yaklaşık abartma olmasın 15 haneye yakındı.  Şenliğe gelen köylülerimizi ev sahibi nidasıyla karşılamışlar bağırlarına basmışlardı.  Bu sene Enver FAZLA abi, Niyazi FAZLA  dayımızda koyunlarını sattılar. Şimdi Köyümüzdeki koyunculukta bitmek üzere.  Değerleirimiz teknolojiye ve yaşlılığa yenik düşüyor.
      Benim gözüm daha başka şeylerdeydi.  Görmek istediklerim ve gördüklerim beni tarihin derinliklerinde kısa yolculuklara çıkarıyordu. Pekmez leğenlerin başında elimde sac ekmeği leğen dibini sıyırmaya başlayan çocuk gibi geçmişimi arıyordum. Güzellikler devam ediyor ama,  bazı güzelliklerimizde sessizce aramızdan ayrılmış gitmişti. Mesela,  Atlar ve eşekler köy hayatından sessizce ayrılıp gitmişti. Köye gelince  çocuklarımızı eşeğe bindirirdik, köy hayatını yaşasın diye.  Şimdi bu imkandan mahrumuz. Çünkü binekler yok, yerini arabalara bırakmış, tarlaya bile binek araçlarla gidiyoruz. Hani eşeğe heybeyi asıp heybeye yiyeceklerimizi, tarlada kullanacaklarımız eşyaları doldururduk.  Faravgaya ekin biçmeye giderken ırmakdan ağaç boduçları doldururduk. Yok şimdi öle bi şey.  Marketten şişe suyu alıyoruz, birde üzerinde son kullanma tarihi var.  Rahmetli babam olsaydı şimdi derdiki oğlum suyundamı son kullanma tarihi olurmu? Derdi, güldürme beni derdi. Oluyormuş valla babam bende gördüm.   Köydeki kerpiç evlerimizi, horozlarını, kümesi,  tavuğun yumurta üstünde kuluçkaya yatıp sonrada arkasında bir sürü , cücük katarak  sallanı, salanlı çalım atarak dolaştıklarını, yeni nesil çocukları göremiyor.  Horozdan, tavuktan, itten korkan çocuklar köye alışmaya çalışıyorlar.
              Uzun hikaye bu daha nice yazacaklarım ve örnek vereceklerim konu var ama,  Arpaderesinde geçmiş geçmişte kaldı denmiyor, karınca kararınca yaşamaya ve yaşatılmaya çalışıyor.  Arpaderlilerdu umutsuzluk yok. Teknolojiye inat  Geleneklerine ve göreneklerini yaşatmaya, ve yaşamaya çalışıyorlar. Arpadereliler geçmişle gelecek arasına köprü olmaya devam ediyorlar. Güzellikler, inşallah ömür boyun yaşanacak.


Ahmet ŞİMŞEK
06/10/2016

CENNET BAHÇELERİNDEN BİR BAHÇE, YÜREKLERDEKİ DERİN SEVDA İŞTE ARPADERESİ ARPADERESİ KÖYÜ- TAŞOVA- AMASYA


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder