Yine tazelenen deprem dersleri
Son depremin şiddeti ve hatırı sayılır bir can kaybına yol açması, bu konudaki umursamaz tavrın artık terk edilmesine ve ciddi bir hazırlık seferberliğine vesile olur umarız.
Hep söylenen şey şu: Altı fay hatlarıyla kaynayan deprem kuşağı bir coğrafyadayız. Bu gerçekle yaşamayı öğrenip kabullenmek ve bunun gerektirdiği tedbirleri daha fazla gecikmeden almak zorundayız. Unutmayalım ki, deprem öldürmez, çürük bina öldürür.
Sık sık depremlerle sarsıldıkları için bu dersi çıkarıp hayat ve düzenlerini bu tecrübeyle ona göre tanzim eden Japonya gibi ülkelerdeki uygulamaları örnek alarak hızla harekete geçmemiz; fay hattı üzerindeki yerleşimleri gecikmeden boşaltmamız ve bütün binaları depreme dayanıklı hale getirecek şekilde gerekirse yıkıp tekrar yapmamız icab ediyor.
Sebepler dünyasındayız. Yıkım ve ölüme yol açan sebepleri bertaraf etmek için akıl, bilim ve teknolojinin bütün gerek ve imkânlarını gecikmeden kullanmakla mükellefiz.
İşin maddî yönü böyle. Bir de manevî tarafı var. Bizim inancımıza göre, hiçbir olay rastgele ve tesadüfî değil. Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi afetlerin maddî sebepleri yanında manevî sebepleri de var. Bunlar bir araya gelince felâketlere davetiye çıkarıyor.
Önceki semavî kitaplarda da, Kur’an’da da, yoldan çıkmış kavimlerin nasıl helâk edildiğine dair ibretli Peygamber kıssaları anlatılıyor. Bunların örnekleri, şartları tahakkuk ettikçe, sonraki çağlarda da devam etti ve ediyor.
Yaratıcının varlık âlemine koyduğu kanunlara ve elçileriyle bildirdiği kurallara isyan, azgınlık, haddi aşma halleri ve zulümler her zaman belâ ve musibet getirdi ve getiriyor.
Rabbimizin ikazıyla masumları da vuracak felâketlerin önüne ancak—tarih boyunca defalarca test ve tecrübe edilerek onaylanmış—bu gerçeği idrak ederek ve gereklerini yerine getirerek geçebileceğimizi artık görelim.
İzmir’de vefat edenlere, şehit oldukları inancıyla rahmet niyaz ediyor; kalanlara “Geçmiş olsun” diyor, güç ve sabır diliyoruz.
Deme: “Zaman değişmiş, asır başkalaşmış; herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur.” Çünkü ölüm değişmiyor; firak bekaya kalbolup, başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür’at peyda ediyor.
Hem deme: “Ben de herkes gibiyim.” Çünkü herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır.
Hem kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada, nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin? Zelzele gibi vakıalar olan şu hâdisat-ı kevniye, tesadüf oyuncağı değiller. Meselâ, zemine nebatat ve hayvanat envâından giydirilen birbiri üstünde, birbiri içinde, gayet muntazam ve gayet münakkaş gömlekler, baştan aşağıya kadar gayelerle, hikmetlerle müzeyyen, mücehhez olduklarını gördüğün ve gayet âlî gayeler içinde kemâl-i intizam ile meczub Mevlevî gibi devredip döndürmesini bildiğin hâlde, nasıl oluyor ki, küre-i arzın benî Âdem’den, bahusus ehl-i imandan beğenmediği bir kısım etvar-ı gafletin sıklet-i maneviyesinden omuz silkmeye benzeyen zelzele gibi (HÂŞİYE) mevtâlûd hâdisat-ı hayatiyesini, bir mülhidin neşrettiği gibi gayesiz, tesadüfî zannederek bütün musibetzedelerin elîm zayiatını bedelsiz, hebaen mensur gösterip, müthiş bir yeise atarlar. Hem büyük bir hata, hem büyük bir zulüm ederler. Belki öyle hâdiseler, bir Hakîm-i Rahîm’in emriyle ehl-i imanın fânî malını sadaka hükmüne çevirip, ibka etmektir ve küfran-ı nimetten gelen günahlara keffarettir.
Nasıl ki bir gün gelecek, şu musahhar zemin, yüzünün ziyneti olan âsâr-ı beşeriyeyi şirkâlûd, şükürsüz görüp çirkin bulur. Hâlık’ın emriyle büyük bir zelzele ile bütün yüzünü siler, temizler. Allah’ın emriyle, ehl-i şirki Cehenneme döker; ehl-i şükre, “Haydi, Cennete buyurun” der.
HÂŞİYE: İzmir’in zelzelesi münasebetiyle yazılmıştır.
Sözler, s. 196-97
LÛGATÇE:
âsâr-ı beşeriye: insanların eserleri.
envâ’: çeşitler, türler.
etvar-ı gaflet: gaflet tavırları.
hâdisat-ı kevniye: varlık âlemindeki hadiseler.
hebaen mensur: boşu boşuna.
ibka etmek: bakîleştirmek, sonsuzlaştırmak.
kalbolmak: dönüşmek, değişmek.
küre-i arz: dünya, yer küre.
mevtâlûd: ölüm bulaşmış, ölümle karışık.
müzeyyen: ziynetli, süslü.
perestiş etmek: taparcasına sevmek.
sıklet-i maneviye: manevî ağırlık.
şirkâlûd: şirk karışmış, şirke bulaşmış.
yeis: ümitsizlik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder